BİR DAVA ADAMININ ARDINDAN..
Gençlik..!
Hakikatin coşkusu ile birleşince yerinde duramaz insan.
Marifetin lezzeti ile koşarsın..
Bu hissiyatla İstanbul sokaklarını arşınlıyor.
O mekandan o mekana koşturuyor..
Kur'an'ın hakikat derslerine katılıyordu..
Birileri kendi aralarında konuşuyordu..
Hekimoğlu İsmail abi,
Şükür apartmanındaki medresenin bulunduğu binada oturuyor.
Falan gün orada ders var dediler..
İstanbul'un bir ucunda bir ucuna..
Nasıl gittiğini kendi de bilemedi..
Ders salonuna girdi.
Kimse yoktu.
Bir köşede kıvrıldı.
Bi'şeyler okudu.
Yatsı namazına doğru.
İnsanlar gelmeye başladı.
Namaz kılındı
Artık beklenen andı..
Ders zamanı..
Ömer abinin eline Mektubat eserini verdiler..
Sayfayı çevirdi..
Yumuşak, latif ve zarif bir ses tonu ile…
Okumaya başladı..
Birinci mektub..
İkinci Sual..
Furkan-ı Hakîm'de
اَلَّذِى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً
gibi âyetlerde
"Mevt dahi, hayat gibi mahluktur, hem bir nimettir."
diye ifham ediliyor.
Halbuki zahiren mevt;
inhilaldir, ademdir, tefessühtür, hayatın sönmesidir,
hêdim-ül lezzattır..
nasıl mahluk ve nimet olabilir?
Sustu,herkesi gözleri ile milleti süzdü..
Ölüm en sevdiğim hakikat dedi..
Ve Bediüzzaman hazretleri öyle bir anlatıyor ki..
Ölümü sevdiriyor..
Müştak ediyor..
Meftun kılıyor..dedi.
Tekrar okumaya başladı..
Okudu demek kafi gelmez..
Okurken yaşadı, yaşattı..
O an zaman nasıl geçti..
Bilemiyor insan..
Her saniye hakikat ve marifet ile diriliyordu..
Mevzu ölümdü..
Tüm ölü duygularımız hayat buluyor..
Hislerimiz canlanıyordu..
“Mevt, vazife-i hayattan
bir terhistir, bir paydostur,
bir tebdil-i mekândır,
bir tahvil-i vücuddur,
hayat-ı bâkiyeye bir davettir,
bir mebde'dir,
bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir.
Nasılki hayatın dünyaya gelmesi
bir halk ve takdir iledir;
öyle de, dünyadan gitmesi de
bir halk ve takdir ile,
bir hikmet ve tedbir iledir.
Çünki en basit tabaka-i hayat olan
hayat-ı nebatiyenin mevti,
hayattan daha muntazam
bir eser-i san'at olduğunu gösteriyor.
Zira meyvelerin, çekirdeklerin,
tohumların mevti;
tefessüh ile çürümek
ve dağılmakla göründüğü halde,
gayet muntazam bir muamele-i kimyeviye
ve mizanlı bir imtizacat-ı unsuriye ve hikmetli
bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret olan
bir yoğurmaktır ki,
bu görünmeyen intizamlı
ve hikmetli ölümü,
sünbülün hayatıyla tezahür ediyor.
Demek çekirdeğin mevti,
sünbülün mebde-i hayatıdır;
belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için,
şu ölüm dahi, hayat kadar mahluk ve muntazamdır.”
Mektubat eserinden okunan bu manaya gelince..
Yeni şöyle bir baktı..
Konuşmaya başladı..
Çekirdek hayatın en basitidir..
Onu cenaze gibi toprağa gömersin..
Karanlıkların içine bırakırsın..
Karanlık yetmezmiş gibi..
Onun başına su dökülür
Çamura bulanır..
Ama o karanlıklar içinde sabreder..
Allah’ın Hayy ismine intisap eder..
Ve o basit hayat filizin neşvü nema bulması ile yeniden dirilir..
Çekirdek toprak altında çürür ve ölür..
Fakat o mevt..
Filiz ve ağacın hayatı ile yeniden başlar..
İşte Allah nasıl ki çekirdeği ihmal etmeyip yeniden diriltiyorsa..
En mükemmel hayat olan insanın hayatını
neden toprağın altında çürümeye bıraksın..
Tekrar şöyle bir baktı..
Okumaya devam etti..
“İşte en edna tabaka-i hayat olan
hayat-ı nebatiyenin mevti böyle mahluk,
hikmetli ve intizamlı olsa,
tabaka-i hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin
başına gelen mevt;
elbette yer altına girmiş bir çekirdeğin
hava âleminde bir ağaç olması gibi,
yer altına giren bir insan da,
Âlem-i Berzah'ta, elbette bir hayat-ı bâkiye sünbülü verecektir.”
Metvtin mahluk olduğu ve sonra nimet olduğunu okuyup fatiha verdi..
Hayatta böyle işte…
Hayat başlar..
Mevt ile biter.
Her bitiş bir başlangıç.
Sevgili Hekimoğlu Ağabey..
Sen gittin..
Mecma-ı ahbab olan mekana..
Ahiretin en güzel meyvesini verecek şekilde gittin.
Asıl memleketine..
Senin için çok şey yazmak lazım..
Derdimi Seviyorum dedin..
Derdi sevmeyi öğrettin..
Dava ruhunu kalbimize nakş ettin..
Ne mutlu sana..
Mekanın cennet olsun..
Ruhuna El fatiha…
Seyyah Salih
17 Ocak 2022